5 Kasım 2011 Cumartesi

GEZENTİLER AKTUR'DA


Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma..
kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de..


unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
...yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal…

en doğru yol: en dikensiz yoldur diyenler seni aldatıyorlar.
onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
aldırma.
ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.

dostum, yollar yürümek içindir.
fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir."

cibran

Çıkılan yol, yolcuların düşlerini süslemiştir hep. yolcu ve düşü yol boyunca bir  birini sarmalayarak ilerler. Bizim de düşlerimizi süsleyen şey bir gün şehirler arası bisiklet sürmekti. Yolun çetinliği, yolcuların bir çoğunu daha ilk yokuşta vazgeçirmeye yetiyordu. İşte böylesi günlerde Biz Gezentiler bir gezi düşmeye koyulduk. Marmaris'e pedal basamasak da ilk nefeslenecek mirengi noktası olarak düşünülen Aktur'u hedeflemiştik. 
Daha sabahın mahmur güneşi, Datça nın dağlarını aşmamıştı ki biz eski yel değirmenlerinde bayrak göstermiştik. Deniz yeni aldığı bisikletinin pedallarına yüklendikçe köroğlunun küheylanı misali  duruşa sahip karaşimşek bisikleti şahlanıyordu. Ben ise hala yeldeğirmenlerine doğru "yolu yok Donkişot'um bu kavga verilecek" diye bağırıyordum. benim süt beyazı dulsina corratec im ve Deniz'in karaşimşeğinin lastikleri yolda su gibi akarken değirmenler arkamızdan el sallıyordu.

Bir nefeste aldığımız yollar akıp geçti, soluk soluğa Karaincir'e vardığımızda vucudumuz daha yeni ısınmaya başlamıştı. yoldaki kahavehaneye uğrayıp sıcacık bir çay içip soluklandık. Kahveci amcamız havanın bozuk olduğunu yağmur yağacağını söyledi geri dönseniz iyi olur dese de biz onunla vedalaşıp APOLLON tapınağının eteklerinden emecik yokuşuna sarmaya başladık. Pedallarımızın altında boyun eğen emecik yokuşu bizi saygıyla uğurladı. bir hışımla gelip geçmiştik Emecik köyünü ve hızla akıyorduk Aktura doğru. İnişleri ve çıkışlarıyla 30 km'lik yolun sonuna geldiğimizde denizin iyot kokusu burnuma çalınmaya başlamıştı. kapıdaki güvenliğe selam çakıp dalıyoruz Aktura. Denize ulaştığımızda çıkınımdaki narları mandalinaları içediyoruz beş dakikada.  Bizi yol boyunca takip eden kara bulutlar ıslatamamıştı göz yaşlarıyla henüz bizi ve posedion daha köpürtmemişti yatağını. ufukta onun nefesiyle gelen bulutlar ufak ufak ıslatmaya başaldı bizi. Akturda bir kafede birer çay daha içip dönüş için hemen yola çıktık. 

Daha ilk pedalda yağmur yüzümüzü yalamaya başlamıştı ve ilk yokuşta hızını arttıran yağmur altında ilerliyorduk. Muhteşem bir yoldu, zorlu bir yoldu. Hızımız ve görüş alanımız daralsa da muhteşem bir keyif alıyorduk. Islak yüzlerimizde tebessüm eksik değildi. İlk gördüğümüz marketten deniz bir kaç bar çikolata aldı ve elbise değiştik. Kolay gelsin dediğimiz bakkalcı kız gülerek "size de kolay gelsin" dedi.  Yolun güzelliği yeni başlamıştı yağmur dinmiş gök yere kavuşmuştu ve bulutlar dağılınca aydınlık kaplamıştı Datça'yı. Eve geldiğimizde yorgun ve ıslak olsak da muhteşem bir 60 km hazzını  yaşıyorduk. Bu GEZENTİLERİN ilk uzun gezisiydi. 


Fikret

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder